Ermeni soykırımı yoktur, ermeni mezalimi vardır
NEVŞEHİR(MHA) İYİ Parti İl Başkanı Ömer Ay, ermeni soykırımı iddiaları hakkında açıklamalarda bulundu.
Başkan Ay, “Başta Fransa olmak üzere irili ufaklı pek çok Avrupa ülkesinden sonra nihayet her 24 Nisanda ne diyecek diye beklediğimiz ABD başkanı da “soykırım” ifadesini kullanarak Türk Milletine saldırmıştır, hakaret etmiştir. Elbette bu “soykırım” iddiasını, bu saldırı ve hakareti reddediyoruz. Kızılderili yerlilere ve siyahilere soykırım yapan ABD ile Cezayirlilere soykırım uygulayan Fransa’ya iade ediyoruz. ABD’den sonra henüz karara katılmamış diğer Avrupa ülkeleri de top yekûn “soykırım” kervanına katılacaklardır. Çünkü Haçlılar tarih boyunca bizimle teke tek hiç savaşmamışlardır; bütün haçlılar her defasında birlikte ve sürü halinde saldırmışlardır. Bu psikolojik savaşta da Türk Milletine birlikte saldırmaktadırlar ve birlikte saldıracaklardır.
Haçlıların bu saldırıları ve hakaretleri karşısında biz ne yapıyoruz? Fransa örneğinde olduğu gibi şiddetle kınıyor, yüksek perdeden mallarına boykot çağrıları yapıyor üç gün sonra unutuyoruz, hiçbir şey olmamış gibi devam ediyoruz.
Türk Milleti gerçekten bir soykırım yapmış mıdır? 1915 olayları ve Ermeni iddialarının aslı nedir, ne değildir? Her Türk insanı ve özellikle gençlerimiz çok ayrıntılı olmasa da bu konuda özet olarak bilgi sahibi olmalıdır. Her Türk insanı bilmeli ve unutmamalıdır. Tükenmez kinleri ve tükenmez düşmanlıkları asla unutmamalıdır.
Selçuklu Sultanı Alpaslan Ermenilerin yaşadığı Doğu Anadolu Bölgesini Bizans’tan almıştı. O bölgede dağınık olarak yaşayan Ermenilerin her hangi bir hâkimiyeti yoktu. Osmanlı döneminde ise Ermeniler Doğu Anadolu ile birlikte Kafkaslar ve Çukurova’da yaşıyorlardı. Ama hiçbir bölgede çoğunluk teşkil edememişlerdi. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra Ermeni Patrikhanesini kurarak, Rumlar gibi Ermenilerin de kendi dini yöneticilerinin idaresinde özgürce yaşamalarını sağladı. Askerlik yapmadıkları, ticaret ve zanaatta, güzel sanatlarda başarılı oldukları için Osmanlı’nın en zengin, en refahlı unsuru oldular, Türkçe konuştular, Türk gibi yaşadılar, bazıları Müslüman dahi oldular, zamanla devlet yönetiminde ve bürokraside üst görevlere getirildiler ve Millet-i Sadık’a sayıldılar.
Osmanlı’nın yıkılış döneminde önce Rumları, Sırpları ve Bulgarları tahrik ve teşvik ederek Osmanlı’ya karşı kışkırtan ve Osmanlı’dan koparan Haçlılar, aynı yolu Araplarla Ermenilere de göstermeye Araplara ve Ermenilere devlet kurma vaadinde bulunmaya başlamışlardı. İşte Haçlıların kışkırttığı Millet-i Sadık’a Ermeniler pek çok isyandan sonra ve özellikle 1914 de Cihan Harbi ile birlikte isyan başlattılar.
Cihan Harbi başlamış; Osmanlı Devleti vatanına saldıran Düvel- i Muazzama adı verilen haçlılara karşı, 15 yaşındaki çocukları dahi askere alarak 8-10 cephede, vatan müdafaası yaparken, Ermeniler 800 yıl süreyle vatandaşı oldukları devletlerine isyan başlatmışlardır. Sadece yaşlıların, çocukların ve kadınların kaldığı Anadolu köy ve şehirlerinde yaşayan savunmasız Müslüman Türkleri katletmeye başlamışlardır. Amaçları Müslüman nüfusu azaltarak çoğunluk haline gelecekleri Doğu Anadolu’da Emperyalist Haçlıların kendilerine vadettikleri devletlerini kurmaktı. Bu amaçla zaten Rus işgali altındaki Kars, Erzurum ve Van başta olmak üzere bütün Doğu Anadolu şehirlerinde büyük katliamlar gerçekleştirmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı ve savaş sonrası Ermenilerin öldürdüğü Müslüman Türk sayısı ile ilgili farklı rakamlar ortaya atılmış olmakla birlikte bu konuda çok değerli bir çalışması Türk Tarih Kurumu tarafından basılmış olan Amerikalı tarihçi Justin A. McCarthy Ermeniler tarafından Anadolu’da 260 bin Müslüman Türk’ün katledildiğini yazmaktadır. Bu rakamı beş yüz binlere ve hatta milyona çıkaran ciddi tarihçiler vardır. Gerçekten de Kars, Erzurum ve Van gibi şehirlerimizde toplu katliamların yapıldığı toplu mezarlar bulunmuştur. Kazım Karabekir’in Ankara’ya gönderdiği rapora dayanan yazısından birkaç örnek verelim: Sadece Kars Merkezinde 1700 kişi öldürülmüştür, Süregül ilçesinin 60 köyü tamamen yok edilmiştir, Zarşat ilçesinde yaşayan 25 bin kişinin 5 bini katledilmiştir,. Sarıkamış’ta 57 köy haritadan silinmiştir. Kağızman da aynı durumdaydı. Arpaçay’ın 35 köyünde canlı insan bırakmamışlardı. Böylece en büyük kitle katliamı gerçekleştirilmişti. Van ilimiz ise topluca ve yakılmak suretiyle ve tamamen imha edilmiştir. Van “Şehit Van” ismini hak etmiş bir şehrimizdir. Yani değil bir soykırım, Büyük Atatürk’ün ifadesi ile “Ermeni mezalimi” söz konusudur. Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus ordusuna 100 bin, Adana ve Maraş’ı işgal eden Fransız Ordusuna 50 bin Ermeni gönüllü katılmıştır. Bütün bu isyan ve katliamlar devam ederken Osmanlı Devleti elbette seyirci kalmamıştır. Önce Ermeni lobilerini uyarmış, sonra olayları kışkırtan 235 Ermeni’yi tutuklayarak yargılamıştır. İşte 24 Nisan Bu 235 Ermeni’nin tutuklandığı tarihtir. Daha sonra ise 500 bine yakın Ermeni tehcire tabi tutulmuştur. Tehcir, yani zorunlu ikamete tabi tutulan ve sayıları Osmanlı kayıtlarına göre 420 bin, diğer bazı Batılı kayıtlara göre 480 bin olan Ermenilerden bazıları yolda uğradıkları saldırılar veya yakalandıkları hastalıklar sebebiyle ölmüşlerdir. Tehcir sırasında güvenliği sağlamakla görevli Osmanlı yetkililerinden 1600 kişi bu görevlerini yapamamış ve ölümlere sebebiyet vermiş olmaktan yargılanmış ve cezalandırılmışlardır. Bütün bunlar Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından bütün çıplaklığı ile bilinmektedir. Bir Ermeni soykırımı değil Ermenilerin kendi devletleri olan Osmanlıya isyan ederek Müslüman Türklere uyguladığı mezalim söz konusudur. Biz bu konuyu ne kendi nesillerimize öğrettik ne de dünyaya anlattık. Hatta Atatürk’ün büyük bir hassasiyetle ifade ettiği “Ermeni Mezalimi” kavramını bile ilerleyen süreçte Ermeni Meselesi, Ermeni yalanları, Sözde Soykırım, tarihte yaşanmış acılar gibi kavramlar ihdas ederek kısmen kabullendik. 2014 de Başbakan Erdoğan Ermenilere taziye ve özür mesajı yayınladı. Abdullah Gül Ermenistan’ı ziyaret etti, Bursa’da oynanan Türkiye-Ermenistan maçında Azerbaycan bayraklarını yasakladık.
Birinci Dünya savaşında Osmanlı Devleti yenilmiş ve Mondros ateşkesinden hemen sonra 1918 de İngilizler İstanbul’u işgal etmişlerdi. İlk işleri Türk Ocakları ve Meclis-i Mebusan’ı basarak Milletvekillerini ve milliyetçi Türk aydınlarını Malta adasına sürgüne göndermek olmuştur. Sayıları 150 kişiye yakın bu aydınlarımız Malta adasında sürgün sırasında İngiliz Kraliyet Savcısı tarafından “soykırım” iddiası ile yargılanmışlardır.
İngiliz Savcı Ermenilerden, Amerika, Fransa, Rusya ve İngiltere’den topladığı bilgi ve belgelere rağmen, hatta İngiliz hükümetinin beklentilerine rağmen bir soykırım sonucu elde edememiş, bu kişiler artık siyasi rehinedir diyerek soruşturmayı sonlandırmıştır. Bütün Haçlılar Soykırım derken İngiltere’nin sessiz kalması bu sebepledir. Esasen Soykırım kararı hukuki bir karardır, meclislerin, hükümetlerin vereceği bir karar değil uluslararası bir mahkeme tarafından verilecek bir karara dayanmalıdır. 1948 soykırım sözleşmesi bir mahkeme kararını gerektirmektedir. Avrupa İnsan hakları Mahkemesinin de bu konuda soykırım olmadığına dair verilmiş çok kapsamlı bir gerekçeli kararı da vardır. Haçlılar bütün bunları bildikleri halde Türk düşmanlıkları onları doğru söylemeye ve doğru davranmalarına engel teşkil etmektedir. Nitekim Amerika Senatosuna yüzlerce tarihçinin “soykırım yoktur” başvurusu da nazara alınmamıştır. Bernard Lewis gibi, Stanford Shaw gibi, Justin Mccarthy gibi deve dişi tarihçilerin yalanlamasına rağmen… Biz mağlup ve işgal altındayken Malta’da yargılanan yönetici ve fikir adamlarımızı Ermeni katliamı iddialarından hem de düşmanımızın savcısı beraat ettirirken… Gerçekler açıkça bizden yanayken… Biz, bırakın dış kamuoyunu ikna etmeyi, kendi kamuoyumuzdaki tereddüdü bile gideremiyoruz.
O halde tek çaremiz vardır; çok güçlü olmak, her yönden güçlenmek… PKK konusunun da Ermeni Mezaliminin bir devamı olduğunu, hatta bir nöbet değişimi olduğunu bilerek, milli birlik ve bütünlüğümüzü siyasi ayrışma ve kutuplaştırmalara feda etmeden güçlenmek. Ne Amerika, ne Rusya, Ne Çin diyerek güçlenmek, Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını bilerek, çok çalışarak ve üreterek güçlenmek…
Güçlenmek ve fakat Unutmamak…
Sadece TÜRK OLDUKLARI İÇİN ÖLDÜRÜLENLER’in şanlı hatıralarını rahmetle selamlıyoruz.
Ermeni katillerin tamamı cezadan muaf tutulmuşlardır. Sadece bu bile Haçlıların gerçek yüzünü göstermeye yetecektir.
Talat Paşa ve Dr. Bahattin Şakir Berlin’de aynı Ermeni tarafından, Cemal Paşa Tiflis’de, Sait Halim Paşa Roma’da vuruldular. Enver Paşa Çıgan tepesinde vuruşarak şehit oldu.
– Viyana büyükelçimiz Daniş Tunalıgil’i büyükelçilik binamıza girerek, makam odasında şehit ettiler. – Paris büyükelçilimiz İsmail Erez ve şoförü Talip Yener’i şehit ettiler. – Beyrut büyükelçiliğimizin başkatibi Oktar Cirit, şehrin en kalabalık bölgesi Hamra caddesinde bir kafede çayını yudumluyor, gazete okuyordu, takır takır bastılar tetiğe, iman tahtasına şarjörü boşalttılar, yürüye yürüye gittiler, teröristlerin kim olduğu alenen belliydi ama yakalanmadılar. – Vatikan büyükelçimiz Taha Carım, evinin önünde sırtından vurularak şehit ettiler. – Madrid büyükelçimiz Zeki Kuneralp’i hedef aldılar, eşi Necla Kuneralp’le emekli büyükelçi olan eniştesi Beşir Balcıoğlu’nu şehit ettiler. – Lahey büyükelçimiz Özdemir Benler’i hedef aldılar, oğlu Ahmet Benler’i şehit ettiler. – Paris büyükelçiliğimizin turizm müşaviri Yılmaz Çolpan, Champ Elysees caddesinde bir restorandan çıkıyordu, bir otomobilden otomatik silahlarla tarayarak şehit ettiler. – Atina büyükelçiliğimizin idari ataşesi Galip Özmen ve henüz 14 yaşındaki kızı Neslihan’ı susturuculu tabancayla şehit ettiler. – Sidney başkonsolosumuz Şarık Arıyak ve koruma polisi Engin Sever’i motosikletle yaklaşıp, mermi yağmuruna tutarak, şehit ettiler. – Paris büyükelçiliğimizin çalışma ataşesi Reşat Moralı’yla din görevlimiz Tecelli Arı’yı şehit ettiler, 20 el ateş etmişlerdi. – Cenevre başkonsolosluğumuzun sözleşmeli sekreteri Savaş Yergüz’ü işinden evine dönerken sokak ortasında şehit ettiler. – Paris başkonsolosluğumuzu silahlarla bastılar, 44’ü Türk vatandaşı 56 kişiyi 15 saat rehin aldılar, güvenlik görevlimiz Cemal Özen’i şehit ettiler. Cemal Özen sadece üç gün önce baba olmuştu, bir erkek evladı dünyaya gelmişti. – Los Angeles başkonsolosumuz Kemal Arıkan’ı şehit ettiler, aslında şoförü ve iki koruması vardı, ama onların başına bir şey gelmesin diye otomobilini kendisi kullanıyordu, kırmızı ışıkta pusuya düşürdüler. – Boston fahri konsolosumuz Orhan Gündüz’ü otomatik silahlarla suratından vurarak şehit ettiler. – Lizbon büyükelçiliğimizin idari ataşesi Erkut Akbay’ı eşi Nadide’yle birlikte vurdular, Erkut şehit oldu, Nadide ağır yaralı kurtuldu, ama maalesef komadan çıkamadı, altı ay sonra Nadide de şehit oldu. – Ottawa büyükelçiliğimizin askeri ataşesi hava kurmay albay Atilla Altıkat’ı kırmızı ışıkta pusuya düşürerek şehit ettiler. – Burgaz başkonsolosluğumuzun idari ataşesi Bora Süelkan’ı evinin önünde kalbinden vurarak şehit ettiler. – Belgrad büyükelçimiz Galip Balkar’ı suratından vurarak şehit ettiler. – Brüksel büyükelçiliğimizin idari ataşesi Dursun Aksoy’u evinin önünde şehit ettiler. – Lizbon büyükelçiliğimizi silahlarla-bombalarla bastılar, beş teröristtiler, maslahatgüzarımız Yurtsev Mıhçıoğlu ateşle karşılık verdi, püskürttü, teröristler büyükelçilik binasından kaçarak çıkıp, hemen bitişiğindeki büyükelçilik konutuna girdiler, Yurtsev’in eşi Cahide’yle 16 yaşındaki oğlu Atasay’ı rehin aldılar, çatışma çıktı, teröristler bomba patlattı, Cahide Mıhçıoğlu şehit oldu, Atasay ağır yara ve ağır yanıklarla kurtuldu. – Tahran büyükelçiliğimizin sekreteri Şadiye Yönder’i hedef aldılar, eşi Işık Yönder’i kafasından vurarak şehit ettiler. – Viyana büyükelçiliğimizin çalışma ataşesi Erdoğan Özen’i, otomobiline yerleştirdikleri bombayla şehit ettiler. – Birleşmiş Milletler’in Viyana ofisinde tek Türk direktör olarak görev yapan Enver Ergun’u altı kurşunla şehit ettiler. – Atina büyükelçiliğimizin basın ataşesi Çetin Görgü’yü evinin önünde susturuculu tabancayla şehit ettiler. – Bağdat büyükelçiliğimizin idari ataşesi Çağlar Yücel’i otomobilinin içinde tarayarak şehit ettiler. – Atina büyükelçiliğimizin müsteşarı Haluk Sipahioğlu’nu suratına yedi el ateş ederek şehit ettiler. Ankara’da Esenboğa Havalimanı’nda saldırı düzenlediler, pasaport kontrolündeki kalabalığın ortasında bomba patlattılar, makineli tüfeklerle taradılar, dokuz kişiyi öldürdüler, 72 kişiyi yaraladılar. Amerika, Avustralya, Avrupa, Asya’da, dört kıtada cinayet işlediler. 16 ülkede diplomatlarımızı, ailelerini katlettiler. Unutmadık, unutmayacağız” dedi.